20 Ocak 2021 Çarşamba

TRANSFER ŞAMPİYONLUĞU SMS'DEN GEÇER

 Türkiye'de özel televizyon kanalları ilk kurulduğunda birçok ünlü isim bu kanallara alındı.

Sunuculuk, diziler, yarışmalar ve en önemlisi o dönem talk showlarla büyük reytingler alındı. Zaten özel kanalların çoğalmasıyla ortaya çıkan reyting kavramı yapılmayanı yapmak için en önemli etkendi.

Kanallar reytinglerini yükseltmek için olmadık şaklabanlıklar, daha önce izin verilmeyen, toplumsal değerlerin yok edilmesine  varacak yanlışları bile gözlerini kırpmadan yaptılar.

Büyük ve bütçesi kuvvetli kanallar bir anda farklarını ortaya koyarak bu piyasada ayakta kaldılar. Televizyon, yani medya gücünün farkına varan iş insanları birer birer televizyon sahibi olmaya başladı. Ticari olarak gelir elde edemese bile fikirlerini ellerinde olan güçle ortaya koyabiliyor, hatta zaman zaman bunu silah olarak kullanıyorlardı.

Yaptıkları diğer işler için televizyon büyük bir silahtı. Reklamlarını çok iyi şekilde yapıyor, istemedikleri düşünceleri bu şekilde bastırıyor, kamuoyu oluşturmak için bu yeni gücü kullanıyorlardı.

İlk pastada yer alamayan kişiler televizyon kurarak o paylaşımın içinde olmak istediklerinde bu işi bildiklerini iddia eden kişiler " PATRON" dediğimiz kişilere en basit yöntemle reyting almayı önerdiler.

Eski yıldızlar transfer edilecek, veya kamuoyunun bildiği ama şu an çalışmayan ünlü yüzler kanala yüksek meblalarla alınacak, onlara program veya yarışma sundurulacak,  bu sayede reytingler garanti dendi.

Orta karar diyebileceğimiz, reytingi düşen, az izlenilen, başarılı olamayan  televizyon kanalları hatalı ama en kolay yöntemi tercih ederek bazı eski ünlü yüzlerle büyük paralar karşılığı anlaştı. Hemen kendilerine odalar, asistanlar, araçlar tahsis edilerek programlar çekildi.

En büyük darbeyi, o kanalın yükünü çeken, az parayla, veya normal paralara yaz, kış demeden çalışanlar aldı. Gelen eski yüzler, oranın hakimi havasında, her bir şeyi kendi bilirmiş gibi emirler verdi, en doğruyu ben bilirim diye ahkam kesti, parasını aldı, reytinglerde hiçbir değişim yapmadan çekti gitti.

Bu senelerdir böyle devam eder. Devam edecek. Bazı kanallar, ki çok ama çok azdır. Her şeyi göze alarak, kendi özgün çizgisini bozmadan, kendi içinden çıkan isimlerle yola devam etti. Kendi yıldızlarını yarattı. Ve reyting denen o canavarın midesine kendi çocuklarıyla sağlam bir yumruk vurdu.

Şimdi bazılarınız bu anlatılanların futbolla ne alakası var diye soracaksınız.

Anlattıklarımın yerlerini değiştirin. Kanallar takım olsun. Ünlü yüzler futbolcu olsun, PATRON veya Genel Yayın Yönetmenleri  kulüp başkanı olsun.

Başarılı olamayan kulüp başkan ve yönetimi ilk önce ne yapar ?

Sportif başarı gelmezse ilk olarak transfer yaparak koltuğu sağlama alır. Hatta kanal patronlarına göre daha avantajlıdırlar. Çünkü kendi paralarını harcamazlar. Aslında sizin olan parayı, size büyük bir lütuf yapmışcasına gözünüze sokarak yapıp, üstüne faiziyle o parayı geri alırlar.

Siz önce gelen bu yıldızın ne yapacağına değil, adına sanına bakıp alkış kıyamet " Büyük Başkan" diye bağırırsınız. Sanki o başkan, kulüpten büyük gibi davranıp, o başkan kulüple isminin reklamını yaptığını anlamayıp, kulübün taraftarı olmak yerine kişiye biat kültürünün verdiği haz ile " Büyük Başkan" diye bağırmaya devam ederek mutlu olursunuz.

O takımda yıllardır hizmet eden futbolcuları bir anda görmezden gelip, yıldızının resimlerini telefonlarınıza, bilgisayarınıza duvar kağıdı yaparsınız.

Yıldızınız artık takımınızdadır. Rahat bir uyku çekebilirsiniz. Ertesi gün diğer takım taraftarı arkadaşlarınıza hava atacaksınız. Keyfiniz yerinde nasıl olsa. Peki bu yıldız kardeşimiz sizin takımıza geldiğinde demeyecek mi ? 

" Ben buranın hakimiyim. Hoca sen beni takıma ilk olarak yazmak zorundasın" Belki demeyecek, ama hoca bunu hissedecek. Hele o takımda birden çok yıldız varsa, yeni gelen için demeyecekler mi ? "biz zaten buradayız, şimdi bu kuş mu konduracak ? Madem bu kadar iyi o oynasın kazansın tüm maçları"

Belki demeyecekler. Belki mutlu, mesut, huzurlu bir şekilde takım oyunu oynayarak tüm maçlarını kazanacaklar. 

Ben bunca yıldır bunun olduğunu görmedim. Belki ülke futbolunda bir ilke şahit oluruz ve bu yıldızlar, harcanan paralar sayesinde Milli takım bir üst lige çıkar, Avrupa Kupalarında ön eleme oynamadan takımlarımız katılır, şampiyonluklar, kupalar kazanılır.

Ne yazık ki, ülke takımları hep transfer şampiyonu oluyor, kupa kupa paraları da menajerler, birileri, birilerinin bildikleri, bilenlerin sevdikleri, sevenlerin tanıdıkları, tanıdıkların adamları, adamların korudukları kazanıyor. 

Sonunda taraftara sadece hüzün, kin, düşmanlık ve en nihayetinde kulübe SMS atmak kalıyor.

Saygılarımla 

Haluk Kesim


 

6 Ekim 2017 Cuma

AMAN NE GÜZEL MİLLİ TAKIM...



Daha en başında ne futbol konuşuldu, ne yapılacaklar, kimsenin derdi oynayamadığımız futbol değildi. Yaşını başını almış bir beyefendi kendisinin sanki TÜRK pasaportu varmış gibi YABANCI oyuncudan dem vurdu.
O vurdu biz dinledik, biz dinledik ona katıldık.

Ama ne önemi var. Tribülerden " Kurtlar Vadisi" melodisi çalarız olur biter. Hemen golleri sıralarız.

İzlandalılar futbolu bilmiyor. Bilse;

Heimir Hallgrimsson İzlanda sayfiye yerlerinden birine gider, balık lokantası sahibiyle kavga eder, gerçek futbol yazarları hariç herkes bunun üzerine konuşurdu.

Aslında İzlanda futboldan zerre kadar anlamıyor. Anlasa, Valur takımı yetkilileri çıkar rakip takım Stjarnan futbolcularına laf eder. En olmadı, Valur As başkanı röportajında, Stjarnan başkanına laf ederdi.

Eğer futboldan anlamış olsalardı, takımın başına 80 yaşında yabancı teknik adam getirip onun, İzlandalıların işi bilmediklerini anlatmasına methiyeler düzerlerdi.

Kesinlikle futboldan anlamıyorlar. KR Reykjavik taraftarı, maç sonrası İB Vestmannaeyjar taraftarının ağzını yüzünü kırmıyor. Hatta söylenen marşlar konusunda gazete köşelerini bile kullanarak yorum yapmıyorlar.

Eğer zerre kadar futboldan anlasalar Hördur Magnusson'un özel hayatını günlerce konuşur futbolun tüm inceliklerini anlarlardı.

Lucescu bu İzlanda maçını kafasında defalarca oynamış. Her seferinde böyle yenildi mi bilmiyorum. Ama hayaller ve gerçekler birbirinden çok farklı.

Sadece bu lafı söylediği için bile güle güle der isteyen, inanan, emekli olmamış bir teknik adamla anlaşırım. Bunun için çok uzaklara gitmeye de gerek yok. Yılmaz Vural candır.

Milli maçta niye yenildik ? Teknik taktik nedir ?

Bu milli takıma, bu sonuç yazmaya, konuşmaya gerek yok.



20 Mart 2017 Pazartesi

BEŞİKTAŞ ŞAMPİYON OLMASIN ( YABANCI SINIRLAMASI )

Ben size dedim.

BEŞİKTAŞ ŞAMPİYON OLMASIN dedim. Rica ettim, lisan-ı münasiple anlattım ama dinletemedim.

İşte gördünüz. Yabancı oyuncu konusunda dün söylenen bugüne, bugün söylenen yarına karıştı.

Çok bilinmeyenli denklem gibi oldu.

Şimdi yıllar öncesine bir yolculuk yapalım.

Aslında Michel J. Fox filmine giriş yaparsak daha iyi olacak. Delorean’e oturun ve geçmişte şimdi yabancı sınırı olsun diye bas bas bağıran sayın başkanlar ne demiş bir bakalım.

Sayın Aziz Yıldırım 2005 yılında kelimesi kelimesine demiş ki;

“Önümüzün açılmasını istiyoruz. Fenerbahçe'yi dünya kulübü olma yolundaki hedeflerine ulaştıralım. Ama bu şartlarda zorlanacağız. Bunu ilgili mercilerden istiyoruz. Basından da rica ediyorum bu konuyu araştırıp, tartışmaya açalım. Türk futboluna gerçekten zarar verecekse, biz de bu düşünceyi kafamızdan atalım. Gelecekte Anelka gibi oyuncuların Türkiye'ye gelebilmesi için yabancı sınırının mutlaka kalkması lazım. Çünkü alacağınız 10 oyuncunun da hepsi bir Anelka olmayabilir. Fakat hiç değilse 5-6'sı Anelka, Alex, Appiah tipinde olur. O zaman kaliteyi getiririz.”

Sonra 2013 yılında sayın Ünal Aysal demiş ki;

"En ciddi sorun, yabancı sınırlaması. Bütün kulüplerin de şu anda mevcut fazla yabancısı var. Bu oyuncuları ne şekilde değerlendirebiliriz, hangilerini tutacağız hangilerini tutmayacağız, yerlerine kimleri koyacağız? Getirilen kural bir yerde tutarsız. Bu açıdan görevimiz oldukça zor. 'Yabancı kuralından memnunum' diyecek bir kulüp çıkacağını düşünmüyorum. Türkiye'deki tüm kulüpler sıfır yabancıyla oynayacaklarsa, biz buna hazırız ama yurt dışında bunun neden olacağı neticeler felaketlere yol açabilir. Yurt dışında karşılaşacağımız kulüplerin aynı silahlarla yarışmadığı ortada. Bizim karşımızda 10 yabancıyla, dünyanın en iyi 10 yabancı futbolcusuyla oynayanlar varken, Türkiye'nin en iyi 10 oyuncusuna baktığımız vakit, bizim peşinen bu yarışmaları kaybedeceğimiz çok açık."

Yanılmıyorsam bir ara yine değişmişti herşey. Hatta Beşiktaş bayağı bir zor durumdaydı. FEDA sezonunda yine yabancı serbest olsun diye veryansın en üst seviyeye çıkmıştı.

İşte o FEDA sezonu çok yanıltıcı oldu. Herkes Beşiktaş için kötü günlerin başlangıcı derken bir anda umulmayan oldu ve Beşiktaş bileğinin hakkıyla şampiyonluk yarışına girdi. Hatta yarışa girmeyi bir kenara bırakın lige ambargo koymaya başladı.

İşte bu kavram karmaşası olmaması için BEŞİKTAŞ ŞAMPİYON OLMAMALI.

Koca koca camiaları temsil eden kişilerin birgün söylediğini yarın değiştirmemesi için BEŞİKTAŞ ŞAMPİYON OLMAMALI.

Ama bunun iyi bir yanı oldu. 40 yıllık düşman kardeşler birbirlerine sarıldı. Bu sen bir taraf, biz diğer tarafın resmidir unutmayın.

19 Mart 2017 Pazar

BEŞİKTAŞ ŞAMPİYON OLMASIN

TFF ve MHK yetkililerine sesleniyorum. Hatta seslenmekle kalmıyorum RİCA ediyorum.

Lütfen beni kırmayın ve isteğimi kabul edin.

BEŞİKTAŞ ŞAMPİYON OLMASIN.

Bunu Beşiktaş başkanı, yönetim kurulu, teknik kadro, futbolcular ve taraftarlardan isteyeceğim ama şimdi duygusal davranıp kabul etmeyebilirler.

Ülkemizde ki taraftarların sağlığı, ve dostluklar için sizden bunu rica ediyorum.

Lütfen Beşiktaş Şampiyon Olmasın.

Tabi bunu isterken nedenlerini açıklayacağım. Ama tekrar ediyorum,

BEŞİKTAŞ ŞAMPİYON OLMASIN.

Tüm dostluklar, arkadaşlıklar etkileniyor. Eskiden ne güzel herkesin ikinci takımı Beşiktaş olurdu.

Herkes Beşiktaş’ı çok sever veya sempati duyardı.

Şimdi Beşiktaş her yönden iyi gidiyor ve dostluklar bozulmaya başladı.

Eskiden dostlarımızla, arkadaşlarımızla ne güzel futbol sohbeti yapardık. Şimdi bir çok arkadaşımız futbolla ilgilenmiyor. İnanılmaz bir basketbol sevgisi var. Gerçi bir yönden Beşiktaş’ın yaptığı bir iyilik var, Beşiktaş’ın şampiyonluk şansı arttıkça birçok diğer takım taraftarı dünya, memleket meseleleri ile ilgilenmeye başladı. Hatta inanmazsınız kitap bile okuyan entelektüel olmak isteyenler var.

Eskiden ne güzel her on senede bir şampiyonluk durumu olduğu için, her zaman yarış içinde olur gibi gözüküp diğer takımlar şampiyon olurdu. O zaman şimdilerde futbolla ilgilenmeyen dostlarımız büyük bir sempatiyle Beşiktaş’ı severlerdi.

Yok BEŞİKTAŞ ŞAMPİYON OLMASIN.


Gazete satışları için, televizyon program reytingleri için, yorumcu ve köşe yazarlarının rızkı için Beşiktaş Şampiyon Olmasın.

Beşiktaş’ın şampiyonluk şansı yokken bütün gazeteler 10 milyon tirajla günü kapatırdı. Beşiktaş taraftarı dışında kalan yaklaşık 50 milyon taraftar şampiyon olacakları yıllarda bütün spor gazetelerini alırdı. Her gün ülkemizde yaklaşık 30-40 milyon adet gazete satılırdı. Beşiktaş geçen sene şampiyon oldu ve bu sene arayı açınca milyonluk tirajlar bir anda 100-150 bin civarı oldu. Şimdi bu yazdığıma inandınız mı ? İnanmayabilirsiniz ama son zamanlarda ki yorumlara veya yorumculara baktığımızda sanki böyle bir durum var.

İşte aynı zamanda insanların ruh sağlığı için Beşiktaş Şampiyon Olmasın.

Şimdilik bu kadar. Neden Beşiktaş şampiyon olmamalı diye yazımızın devamı gelecek.

8 Haziran 2015 Pazartesi

Aynı Mahallenin Çocukları...

Artık yazmak istemediğimi defalarca kendime söyledim. Çünkü, sıkılmıştım. Yazıyorduk, çiziyorduk ama anlamak istemeyen beyinler bir türlü almıyordu, anlamıyordu. Anlatılmak istenene bakmıyordu kimse, içinden kendini ilgilendiren küçük bölgeleri alıp, maalesef Türk futbolunun geleceğini değil, kendi geleceğini şekillendirmeye çalışıyordu. Bu nedenler başta olmak üzere, benim yazdıklarımın bir faydası olmadığını düşündüğüm için uzun süredir yazmadım. Ancak, son zamanlarda olanlar artık kalemi tekrar ele almanın zamanı geldi diye düşündürdü beni. Uzatmaya gerek yok. Burada, sadece Beşiktaş sorunu olarak bakmayalım. Türk futbolunun sorunu olarak görelim ve bakalım. Her toplumun kendi değerleri vardır. Bu değerlere verilen önem ilerlemeyi, bu değerlerin unutulması veya zedelenmesi gerilemeyi tetikler. İşte futbol kulüplerinde var olan sorunlarda bu düşünce ile paralel gitmektedir. Şimdi gelelim Beşiktaş’a. Beşiktaş içinde sorunların var olması “ Ahmet dursun, Seba gitsin “ sözüyle başladı. Aynı mahallenin gençleri sonrasında o koltuğun sahipleri oldu. Kurulduğu günden bu yana var olan değerler, endüstriel futbol anlayışının tam tersi olarak ilerledi. Bu anlayışın son temsilcisi ise Süleyman Seba olarak gözüktü. Ancak bu değerler takım içinde devam ederken, mahallenin BEYAZ Beşiktaşlıları Süleyman Seba’yı başkanlıktan bir şekilde indirerek başa geçtiler. O zaman diliminde var olan isimler sırayla Beşiktaş başkanı oldular. O gün küfür veya sloganlarla Süleyman Seba’ya tepki veren veya verdirenler Beşiktaş yönetimine ortak olanlar değil mi ? Sorun sonrasında daha büyüdü. Bir taraf yani KULÜP değerleri içinde saklamaya çalışırken 13. Kat başka bir biçimde yönetiliyordu. Ne yar’dan, ne ser’den vazgeçildi. Sen ikisini bir arada yürütmeye çalışırken rakiplerin endüstriel futbolun tüm yapılması gerekenlerini uyguladı. Beşiktaş’ın ilerlememe nedeni ikilem içinde kalması oldu. Taraftarın büyük bir kısmı bu değerlere önem verdi ama diğer bir yandan rakiplerle yarışmak adına değerlerin yok oluşuna tempo bile tutuldu. Bu tempo bazen “ Ahmet dursun, Seba gitsin” oldu, bazen “ Yetmez Demirören” oldu. Beşiktaş, her zaman bu doğruları aradı, istedi ama diğer yandan yarışın içinde olmak için KAPİTALİST düzenin parçası olmayı kabullenmeye başladı. İşte sorun burada. Bu ikilemden kurtulamadığı sürece bu sorunlar devam edecek. Ya değerler ön planda olarak devam edilerek mahallenin BEYAZ çocukları artık ellerini bu kulüpten çekecek veya bu kulüp satılıp ENDÜSTRİEL futbolun esareti altında siyahla, beyaz grileşecek. Artık bu karar verilmeli, yoksa bu işin sonu iyiye gitmiyor. Bu güne gelmiyorum bile. Yanan evden girip, fedalar sonrasında anlatılacaklar fazla ama özü, birileri zamanında tempo tutturduğun büyük başkanın takipçisi gibi davranıyor ve kimse buna aldırış etmiyorsa diyecek söz bulamıyorum. Size bol aynı mahallenin BEYAZ çocuklarıyla mutluluklar.

29 Ağustos 2014 Cuma

STSL 1. Hafta Maç Yorumları.

Spor Toto Süper Lig başlıyor. Maçlar oynanmadan değerlendirmek önemli. Bu sayede iddia oynayacak arkadaşlar için belki yardımcı olabilirim. Bu yüzden Süper Lig hakkında ki değerlendirmemi sizlerle paylaşmak istiyorum. Artık her hafta maçlar oynanmadan önce sizlere buradan görüşlerimi bildireceğim. Balıkesirspor - Akhisar Belediyespor: Balıkesir lige yeni çıkan takımlardan bir tanesi. Sahasında geçen sene 1. Lig'de iyi maçlar çıkartan bir takım ancak, Akhisar belediyenin tecrübesi ve yeni hocasıyla bu maçta deplasman dezavantajını yok edeceğini düşünüyorum. Her iki takımda ligin ilk maçı olması nedeniyle öncelikle birbirini tanımak istemesi nedeniyle ilk yarının gol açısından kısır geçmesini beklediğim maç. Dolayısıyla, ilk yarı beraberlik, maç sonucu Akhisar lehine biteceğine inandığım bir maç. Rize - Gençlerbirliği : Rize yeni hocasıyla büyük fark yarattı. Gençlerbirliği eski gücünde değil. Geçen sene sorunlu bir şekilde ligi bitirdi. Bu sene çok birşey beklenmemesi gereken bir takım. Bu haftanın bana göre banko maçı. Rize galibiyeti olacaktır. Eskişehirspor - T. Konya : T. Konya yapmış olduğu ve en önemlisi zamanında yapmış olduğu transferler nedeniyle lige hazır hale geldi. Eskişehirspor'un Uefa'dan aldığı ceza lige ağırlık vermesini sağlayacak. Her iki takım gol atacaktır. Ama ağır basan taraf T.Konya. KG var veya T. Konya galibiyeti yüksek olasılık. Bursaspor - Galatasaray : Haftanın beraberlik şanşı en yüksek maçı. Her iki takımın maçlarını seyrettiğimde iki takımında lige hazır olmadığı ve forvet hatlarında sorun yaşadığı bir gerçek. Gol açısından kısır geçebilecek bir maç. Alt ihtimali yüksek. Bu yüzden ilk yarı beraberlik veya alt bu maç için uygun. İst. Başakşehir - Kasımpaşa : Bu sene en oturmuş kadro olarak gördüğüm takım Kasımpaşa ancak Başakşehir bu sene yine çok can yakacak gibi. Bu hafta iddia oynayacaklara uzak durmalarını tavsiye edeceğim maç. Mersin İdman Yurdu - Beşiktaş : Arsenal maçından yorgun dönen Beşiktaş oynadığı futbolla göz doldurdu. Lige en hazır gözüken takım. Mersin İdman Yurdu ise Rıza hocayla takım olmayı öğreniyor. Karşılıklı gol olma ihtimali yüksek. Beşiktaş ağır basıyor. Lige iyi bir başlangıç isteyecektir ancak üç ihtimalli bir maç. Ba'nın sakatlığı ve oynamama ihtimali düşünülürse en fazla 2-3 golün olacağı bir maç. Toplam 2-3 gol ideal gözüküyor. K. Erciyes - Trabzonspor : Ligin transfer şampiyonu Trabzonspor ancak, ligin en fazla can yakacak takımı Erciyes. Bu maç için ideal karşılıklı gol var. Süprizi ise K. Erciyes gibi gözüküyor. Sivasspor - Gaziantepspor : Net bir karşılıklı gol maçı. Fenerbahçe - K. Karabükspor : Karabük Avrupa liginden elense bile oynadığı futbol açısından göz doldurdu. Fenerbahçe süper kupa maçından Volkan Demirel kaybıyla çıktı. Bu maç süprizlere gebe. Karabük İstanbul'dan en az beraberlik sonucuyla dönebilir. Karşılıklı gol yüksek olasılık, süpriz handikaplı Karabük. Bu hafta Kuponum : Rizespor - Gençlerbirliği : 1 K. Erciyes - Trabzonspor : KG var Sivasspor - Gaziantepspor : KG var PTT 1. Lig maçlarından tavsiye edebileceğim : Samsunspor - Giresunspor : 1 AdanaDemir - Denizli : 1 Şanlıurfaspor- Adana : KG var Osmanlıspor - Elazığ : 1

8 Temmuz 2013 Pazartesi

Beşiktaş Neden Ceza Aldı ?

Malumunuzdur, Güneş Gazetesi ile yollarımız ayrıldı. 
Çok değerli spor müdürü Orhan Balal ile yollarımızın ayrılması beni ziyadesiyle üzdü, ancak her şeyin bir sebebi vardır demek doğrudur. 
Bundan sonra belli bir zamana kadar yazılarımı kendi bloğumdan sizlere ulaştırmaya çalışacağım. Gerçi Lig Radyo'da hafta içi her gün saat 12:00 - 14:00 arasında Taraftar Hattın'da sizlerle birlikte oluyorum ama yazmak daha farklı.

Sezon  biter bitmez, Beşiktaş seçim yarışına girdi ve bu yarıştan Fikrat Orman galip ayrıldı.
Seçim sürecinde Uefa’dan gelen yazı aslında Beşiktaş seçimlerini önemli ölçüde etkiledi. Uefa’nın Beşiktaş başkan adaylarından Serdal Adalı’nın savunmasını istemesi seçim sürecinde oyların Fikret Orman lehinde olmasında etkili olması dikkat çekiciydi.

Peki Beşiktaş iki sene sonra neden böyle bir ceza aldı. Veya Serdal Adalı ve Tayfur Havutçu’dan neden savunma istendi.

Uefa, 16. Ağır Ceza’ya göre savunma istediğini belirtmişti. Oysa 16. Ağır Ceza mahkemesine göre tüm tapelerde organizasyonu yapan Ahmet Ateş beraat etmişti.

Sonrasında, Uefa gerekçeli kararını açıkladığında gerçekler biraz daha su yüzüne çıktı. Gerekçeli kararda, Beşiktaş’ın  savunmasında suçlamaları kabul ettiği için ceza verdiğini belirten Uefa yetkilileri aslında çok önemli bir konuyu gündeme getirmiş oldu. Gerekçeli kararın özeti ve anlaşılan şu ;

Beşiktaş aslında ceza almayacaktı. Ancak, savunma metinlerinde suçlama olmadan, suç kabul edildiği için, ve Beşiktaş kulübü tarafından yetkilindirilen kişilerin Serdal Adalı ve Tayfur Havutçu’yu suçlu gösterdiği için ceza gelmiş.

Şimdi Beşiktaşlı merak ediyor. Suçlamalar neden kabul edildi ?


Geçen sene mali nedenlerle ceza alan Beşiktaş yine aynı şekilde eski yönetimi suçlayıp, suçlamaları kabul etmiş ve ceza almışken, eğer o suçlamaları kabul etmese ceza almayacağını bildiği halde, yeniden suçlamaları kabul ederek ceza almasında ki niyet ne ?


TRANSFER ŞAMPİYONLUĞU SMS'DEN GEÇER

 Türkiye'de özel televizyon kanalları ilk kurulduğunda birçok ünlü isim bu kanallara alındı. Sunuculuk, diziler, yarışmalar ve en önemli...