Türkiye'de özel televizyon kanalları ilk kurulduğunda birçok ünlü isim bu kanallara alındı.
Sunuculuk, diziler, yarışmalar ve en önemlisi o dönem talk showlarla büyük reytingler alındı. Zaten özel kanalların çoğalmasıyla ortaya çıkan reyting kavramı yapılmayanı yapmak için en önemli etkendi.
Kanallar reytinglerini yükseltmek için olmadık şaklabanlıklar, daha önce izin verilmeyen, toplumsal değerlerin yok edilmesine varacak yanlışları bile gözlerini kırpmadan yaptılar.
Büyük ve bütçesi kuvvetli kanallar bir anda farklarını ortaya koyarak bu piyasada ayakta kaldılar. Televizyon, yani medya gücünün farkına varan iş insanları birer birer televizyon sahibi olmaya başladı. Ticari olarak gelir elde edemese bile fikirlerini ellerinde olan güçle ortaya koyabiliyor, hatta zaman zaman bunu silah olarak kullanıyorlardı.
Yaptıkları diğer işler için televizyon büyük bir silahtı. Reklamlarını çok iyi şekilde yapıyor, istemedikleri düşünceleri bu şekilde bastırıyor, kamuoyu oluşturmak için bu yeni gücü kullanıyorlardı.
İlk pastada yer alamayan kişiler televizyon kurarak o paylaşımın içinde olmak istediklerinde bu işi bildiklerini iddia eden kişiler " PATRON" dediğimiz kişilere en basit yöntemle reyting almayı önerdiler.
Eski yıldızlar transfer edilecek, veya kamuoyunun bildiği ama şu an çalışmayan ünlü yüzler kanala yüksek meblalarla alınacak, onlara program veya yarışma sundurulacak, bu sayede reytingler garanti dendi.
Orta karar diyebileceğimiz, reytingi düşen, az izlenilen, başarılı olamayan televizyon kanalları hatalı ama en kolay yöntemi tercih ederek bazı eski ünlü yüzlerle büyük paralar karşılığı anlaştı. Hemen kendilerine odalar, asistanlar, araçlar tahsis edilerek programlar çekildi.
En büyük darbeyi, o kanalın yükünü çeken, az parayla, veya normal paralara yaz, kış demeden çalışanlar aldı. Gelen eski yüzler, oranın hakimi havasında, her bir şeyi kendi bilirmiş gibi emirler verdi, en doğruyu ben bilirim diye ahkam kesti, parasını aldı, reytinglerde hiçbir değişim yapmadan çekti gitti.
Bu senelerdir böyle devam eder. Devam edecek. Bazı kanallar, ki çok ama çok azdır. Her şeyi göze alarak, kendi özgün çizgisini bozmadan, kendi içinden çıkan isimlerle yola devam etti. Kendi yıldızlarını yarattı. Ve reyting denen o canavarın midesine kendi çocuklarıyla sağlam bir yumruk vurdu.
Şimdi bazılarınız bu anlatılanların futbolla ne alakası var diye soracaksınız.
Anlattıklarımın yerlerini değiştirin. Kanallar takım olsun. Ünlü yüzler futbolcu olsun, PATRON veya Genel Yayın Yönetmenleri kulüp başkanı olsun.
Başarılı olamayan kulüp başkan ve yönetimi ilk önce ne yapar ?
Sportif başarı gelmezse ilk olarak transfer yaparak koltuğu sağlama alır. Hatta kanal patronlarına göre daha avantajlıdırlar. Çünkü kendi paralarını harcamazlar. Aslında sizin olan parayı, size büyük bir lütuf yapmışcasına gözünüze sokarak yapıp, üstüne faiziyle o parayı geri alırlar.
Siz önce gelen bu yıldızın ne yapacağına değil, adına sanına bakıp alkış kıyamet " Büyük Başkan" diye bağırırsınız. Sanki o başkan, kulüpten büyük gibi davranıp, o başkan kulüple isminin reklamını yaptığını anlamayıp, kulübün taraftarı olmak yerine kişiye biat kültürünün verdiği haz ile " Büyük Başkan" diye bağırmaya devam ederek mutlu olursunuz.
O takımda yıllardır hizmet eden futbolcuları bir anda görmezden gelip, yıldızının resimlerini telefonlarınıza, bilgisayarınıza duvar kağıdı yaparsınız.
Yıldızınız artık takımınızdadır. Rahat bir uyku çekebilirsiniz. Ertesi gün diğer takım taraftarı arkadaşlarınıza hava atacaksınız. Keyfiniz yerinde nasıl olsa. Peki bu yıldız kardeşimiz sizin takımıza geldiğinde demeyecek mi ?
" Ben buranın hakimiyim. Hoca sen beni takıma ilk olarak yazmak zorundasın" Belki demeyecek, ama hoca bunu hissedecek. Hele o takımda birden çok yıldız varsa, yeni gelen için demeyecekler mi ? "biz zaten buradayız, şimdi bu kuş mu konduracak ? Madem bu kadar iyi o oynasın kazansın tüm maçları"
Belki demeyecekler. Belki mutlu, mesut, huzurlu bir şekilde takım oyunu oynayarak tüm maçlarını kazanacaklar.
Ben bunca yıldır bunun olduğunu görmedim. Belki ülke futbolunda bir ilke şahit oluruz ve bu yıldızlar, harcanan paralar sayesinde Milli takım bir üst lige çıkar, Avrupa Kupalarında ön eleme oynamadan takımlarımız katılır, şampiyonluklar, kupalar kazanılır.
Ne yazık ki, ülke takımları hep transfer şampiyonu oluyor, kupa kupa paraları da menajerler, birileri, birilerinin bildikleri, bilenlerin sevdikleri, sevenlerin tanıdıkları, tanıdıkların adamları, adamların korudukları kazanıyor.
Sonunda taraftara sadece hüzün, kin, düşmanlık ve en nihayetinde kulübe SMS atmak kalıyor.
Saygılarımla
Haluk Kesim