8 Temmuz 2013 Pazartesi

Beşiktaş Neden Ceza Aldı ?

Malumunuzdur, Güneş Gazetesi ile yollarımız ayrıldı. 
Çok değerli spor müdürü Orhan Balal ile yollarımızın ayrılması beni ziyadesiyle üzdü, ancak her şeyin bir sebebi vardır demek doğrudur. 
Bundan sonra belli bir zamana kadar yazılarımı kendi bloğumdan sizlere ulaştırmaya çalışacağım. Gerçi Lig Radyo'da hafta içi her gün saat 12:00 - 14:00 arasında Taraftar Hattın'da sizlerle birlikte oluyorum ama yazmak daha farklı.

Sezon  biter bitmez, Beşiktaş seçim yarışına girdi ve bu yarıştan Fikrat Orman galip ayrıldı.
Seçim sürecinde Uefa’dan gelen yazı aslında Beşiktaş seçimlerini önemli ölçüde etkiledi. Uefa’nın Beşiktaş başkan adaylarından Serdal Adalı’nın savunmasını istemesi seçim sürecinde oyların Fikret Orman lehinde olmasında etkili olması dikkat çekiciydi.

Peki Beşiktaş iki sene sonra neden böyle bir ceza aldı. Veya Serdal Adalı ve Tayfur Havutçu’dan neden savunma istendi.

Uefa, 16. Ağır Ceza’ya göre savunma istediğini belirtmişti. Oysa 16. Ağır Ceza mahkemesine göre tüm tapelerde organizasyonu yapan Ahmet Ateş beraat etmişti.

Sonrasında, Uefa gerekçeli kararını açıkladığında gerçekler biraz daha su yüzüne çıktı. Gerekçeli kararda, Beşiktaş’ın  savunmasında suçlamaları kabul ettiği için ceza verdiğini belirten Uefa yetkilileri aslında çok önemli bir konuyu gündeme getirmiş oldu. Gerekçeli kararın özeti ve anlaşılan şu ;

Beşiktaş aslında ceza almayacaktı. Ancak, savunma metinlerinde suçlama olmadan, suç kabul edildiği için, ve Beşiktaş kulübü tarafından yetkilindirilen kişilerin Serdal Adalı ve Tayfur Havutçu’yu suçlu gösterdiği için ceza gelmiş.

Şimdi Beşiktaşlı merak ediyor. Suçlamalar neden kabul edildi ?


Geçen sene mali nedenlerle ceza alan Beşiktaş yine aynı şekilde eski yönetimi suçlayıp, suçlamaları kabul etmiş ve ceza almışken, eğer o suçlamaları kabul etmese ceza almayacağını bildiği halde, yeniden suçlamaları kabul ederek ceza almasında ki niyet ne ?


10 Haziran 2013 Pazartesi

Fikret Orman Kazanır !!! Çünkü ;

Seçime bir hafta kaldı. Zaman yaklaştıkça işler kızışacak gibi gözüküyor.

Bugün iyi tarafımdan kalktım herhalde. Başkan adaylarının yanlış taraflarını yazmak hep yaptığımız iş, bu sefer olaya pozitif yönden bakalım ve neden kazanacaklarını dile getirelim.

Önce sayın Orman’a bakalım.

Halen  BJK’nın başkanı olması seçimi kazanma yolunda kendisine ilk artıyı kazandırıyor.

Yıldırım Demirören ise bir diğer avantajı. İstifa ederek TFF başkanlığına geçmesi sonrasında sayın Orman’a destek verdiği artık herkes tarafından biliniyor.

Kulübe TFF aracılığıyla verdiği borçlar sayın Orman’ın elini güçlendirmişti. Sayın Aksu’ya karşı girdiği seçimde; kazanan Demirören için sandıklardan 20’de 20 yaparak tulum çıkartması, sonrasında muhalefetin “ sandıklar Demirören’e bağlı” demesi ve o muhalefetin şimdi yönetimde olması bunun açık delili. Yani Demirören’in büyük desteği Fikret Orman’ın diğer bir artısı.

Sezon başında futbol takımının başına getirilen hocanın aldığı futbolculardan yaralanamadan, bir çok soruna rağmen ligi 3. bitirmesi ve en önemlisi takımı üçüncülüğe taşıyan futbolcuların Serdal Adalı ve İbrahim Altınsay tarafından alınmasına rağmen oyuncuların oynamaları sayın Orman için  artı.

Borçları öteleyebilme, basketbol, futbol branşlarında ki oyuncuları maaşlarını vermemek için rakip takımlara verebilmek de büyük bir artı. Üç kupa kazanan basketbol takımını dağıtıp sonra o takımla play – off’a kalabilmek büyük bir başarı.

Ama en büyük kazanç ve sayın Orman’a seçimi kazandırma ihtimali en yüksek durum sayın Başbakanın desteği. Sayın Orman’ı bu destek 16 Haziran seçimlerinde öne çıkartıyor.


Sayın Demirören ve sayın Başbakanın desteğini alan Fikret Orman seçimde bir adım önde.


6 Haziran 2013 Perşembe

Taraftarın İçinde.

Futbol yazıyor,futbol konuşuyoruz, siyasi konulardan yazılarımda uzak durmaya çalışıyorum. Ancak Gezi Parkı'nda yaşananlar siyasi olmadığı için kızımın bir sorusunu yazmak istedim. 

Kızım geçen akşam bana şöyle dedi :
" Baba, başbakana sorar mısın, neden ağaçları kesmek istiyor ? Onun çocukları yok mu ? Eğer ağaçları keserse çocukları nefes alamaz. Çok istiyorsa oraya bir market açsın. Ama ağaçları kesmesin"

7 yaşında kızım bunu diyor : Ağaçlar kesilmesin...  Ağaçlar kesilirse nefes alamayız...  Ben başbakan olduğumda ağaçları kesmeyeceğim...

Kızım doğduğundan beri  ona anlattığım bir durum var.  Bizim öyle büyük bir ecdadımız var ki; savaşa giderken bile yoldaki tarlalara zarar vermeyen... Tek bir ağacın dalının kırılmasına izin vermeyen bir geçmişe sahibiz

Gelelim Beşiktaş seçimlerine.

Serdal Adalı ve Fikret Orman  seçim sürecinde çalışmalarını yürütürken,  yarışı önde bitirebilmek için bütün kozlarını oynuyorlar.

Bu seçim yarışında belirleyici unsur listeler olacak. Her iki adayın hazırlayacakları liste, büyük önem arzediyor.

Adalı isim olarak şu an için önde. Ancak hazırlayacağı liste içinde veya seçim sürecinde yanında bulunan kişilerde bir yanlışlık olursa maalesef isminin önemi seçimi kazanmasına yetmez.

Fikret Orman ise başkanlığa geldiğinden bu yana yaşadıklarına güveniyor.

Serdal Adalı geçen gün, " Başkan olduğumda ilk maçta yönetim kurulumla birlikte taraftarın arasında maç seyredeceğim"  dedi. Protokolde oturmak yerine taraftar ile omuz omuza maç seyretmek ve özlediğini belirten  Adalı bu çıkışıyla taraftarın sevgisini katlar ama maalesef Beşiktaş içinde her zaman taraftarın istediği olmuyor.


Adalı'nın bu özlemi  ve yaşadığı zorluklar, esaretin karşılığını Beşiktaş'ın büyük başarıları ile hafifletecek gibi gözüküyor. 

30 Mayıs 2013 Perşembe

Taşın Altı...

  Serdal Adalı adaylığını açıkladı.

  Fikret Orman, baskın bir seçim yaparak görev süresini uzatmak için böyle bir yönteme başvurduğunda karşısına aday çıkmayacağını düşünüyordu. Ancak  Adalı'nın adaylığı tüm planları alt üst etmiş gibi gözüküyor.

  Yıldırım Demirören'in istifası sonrasında tüm camianın ortak ismi olarak gözüken Adalı'nın şu an seçime girmesi ve arkasına aldığı bu rüzgar seçimi kazanma ihtimalini yükseltiyor.

  Bu durum karşısında sayın Orman ve destekçilerinin söylemleri ise ilginç. Sayın Orman, " biz taşın altına elimizi koyduk", " kimse bu yükün altına girmek istemedi" diyor. Ama unuttuğu ve bence yanlış yaptığı bir durum var. Başkan, son seçime tek başına girmedi.

  Bülent Deriş ve Nazmi Koca'da o taşın altına ellerini koyacaklarını beyan ettiler.  Gerektiğinde bu yükü kaldırmak istediklerini, Beşiktaş için çalışacaklarını söylediler. Şimdi sadece  kendi  varmış gibi davranıp diğer rakiplerini yok sayması ise çok yanlış. Zaten, böyle bir seçimde karşısına eğer " delikanlı varsa çıksın karşıma" demeseydi kimse olmayacaktı.

  Fakat madalyonun diğer bir yüzü daha var. Kulüp içinde konuşulan bir konu aslında bu seçimi kaybetmenin belki şu an ki yönetimin işine gelebileceği kanaatini gösteriyor. Çünkü söylenen, ötelenen borçların iki, üç ay içinde ortaya  çıkacağı ve yönetimin çok zor durumda kalacağı. Eğer böyle bir durum gerçekten var ise, bu zamana kadar ödendiği söylenen borçların aslında olmadığıdır. Eğer bu borçlar ötelenmiş,  ödenmemiş ise, bu zamana kadar Beşiktaş taraftarına anlatılanların doğru olmadığı ortaya çıkacak.


  Seçim yaklaşıyor. Olacaklar ve yüzler ortaya çıkacak. Ama asıl mesele, bugün yönetimin yanında olanlar, yarın işler değişir diye aynı zamanda her iki tarafa mavi boncuk dağıtması. 

  İki adayın bu isimlere dikkat etmesi gerekir.


27 Mayıs 2013 Pazartesi


                Yıldırım Demirören döneminin en büyük sorunlarından ve muhalefetin her zaman üstünde önemle durduğu konu Fulya Projesiydi.

                Aşçıoğlu firmasına verilen ve üzerine yapılan inşaattan alınan payın az olması en çok konuşulan konu oldu. Beşiktaş’ın geleceğinin ipotek altına alındığı söylemleri ve inşaat firmasına verilen haklar muhalefeti haklı konuma getiriyordu. Çünkü Beşiktaş kongre üyeleri ve Beşiktaş camiası gelecekleri olarak gördükleri Fulya’nın ellerinden bu şekilde gitmesine izin vermek istemiyordu.

                Yıldırım Demirören yönetiminin ardından, Beşiktaş yönetime geçen Fikret Orman yönetimide, aynı şekilde bütün söylemlerinde “ yangın çıkmış eve” girdiklerini belirtmiş. Beşiktaş’ın geleceği olan Fulya’nın peşkeş çekildiğini, kazançlarının ipotek altına alındığını belirtmişti.

                Fulya porjesi bitti. Yan tarafında bulunan, Beşiktaş için manevi değeri olan “ Şan Ökten tesisleri” şu an için o bölgede Beşiktaş’ın elinde kalan bir değerdi.  Eski yönetimden, ve şimdi başkan adayı olan Serdal Adalı, bu konuda Beşiktaş camiasına söz vermiş ve Şan Ökten tesislerini yeniden restore edeceğini belirtmişti.

                Adalı’nın başkanlığa aday olması muhtemel olduğunda geçen haftalarda Fikret Orman yönetiminin yeni bir sözleşme yaptığı haberini aldık. Bu anlaşmanın konusu ve detaylarını  araştırdığımızda karşımıza Şan Ökten tesisleri geldi.

FULYA KOLEJ OLUYOR.

                Geçen hafta, Fikret Orman yönetimi, Şan Ökten tesislerini bir koleje on yıllığına 5.000.000 dolar’a kiralamış.  Yani yıllık 500.000 dolar gibi sembolik ve komik bir rakama. Fulya projesinden kulübün çok büyük kayıplar yaşadığını anlatan yönetim maalesef daha kötü şartlarda Şan Ökten tesisleri gibi, maddi ve en önemlisi manevi değeri olan bir yeri on yıllığına çok komik bir rakama kiralamış.

SENEYE OKUL AÇILACAK.           
 
                İlgili koleji aradığımızda ve Fulya’da okullarının olup olmayacağını sorduğumuzda. Fulya tesislerinin oraya okul yapacaklarını, seneye orada faaliyete geçeceklerini belirttiler. Projelerinin hazır olduğunu, çocuğumuzu bir sonraki sene alabileceklerini belirttiler. Burada açıklamam gerekir, kendilerini arayıp Fulya’da yaşadığımı ve çocuğumu okullarına vereceğimi iletmiştim.

Şimdi soruyoruz;

                Adalının bu tesileri restore ettireceğini biliyordunuz. Yangından mal kaçırır gibi neden sözleşme yaptınız ?

                Sözleşme maddelerinde tazminat hükmü nedir ?

                Beşiktaş adına bu kadar değerli bir yeri neden bu kadar komik bir rakama kiraladınız ?

                Bir okula tesisleri verdiğinizde bir daha geri alamayacağınızı bilmiyormusunuz ?

                Seçim sürecinde neden tazminat maddeli sözleşmeler imzalıyorsunuz ?

                Ve en önemlisi, Orman yönetimi bu seçimlere kaybetmek için mi giriyor. Çünkü iki aya kalmaz ötelenmiş tüm borçlar ortaya çıkacak.


23 Mayıs 2013 Perşembe

Başkan'ın derdi ne ?


Önder Özen Beşiktaş'a hayırlı uğurlu olsun. Kendisi Sportif Direktör olarak göreve geldi.

Lig bitti, Beşiktaş üçüncü oldu.

Şimdi sayın Başkan'a tek bir  soru sormak istiyorum.

Sayın Başkan; yönetime gelir gelmez, yanan eve girdiğinizi, "Feda" edilmesi gerektiğini belirttiniz. Peki o zaman merak ediyorum.

Hesap soracağınızı söylediniz, neredeyse hesap soracağınız kişiden bir özür dilenmediği kaldı.

Beşiktaş'la mahkemelik olmuş, tazminat almış bir beyefendiyi genel müdür yaptınız.

Eriksson'a tazminat ödediniz.

Basketbol takımını dağıttınız. Alt yapıyı bitirdiniz. Elde ki oyuncuları kaçırdınız.

Quaresma ile Baros takası yapmak istediniz. Olmadı, parasını ödeyip oynattırmadınız.

Samet hoca ile 2+2 anlaşma yaptınız. Boş mukavele yerine, tazminat maddesi olan sözleşme imzaladınız.

Egemen, Simao, Quaresma, Rüştü gibi oyuncuları gönderdiniz. Yerine, Mc Gregor, Escude, Uğur, Batuhan, Dentinho, Niang gibi oyuncuları aldınız.

Oğuzhan ve Olcay gibi oyuncuları bulan İbrahim Altınsay'ı küstürdünüz.

Taraftarı döven birisine " abi " denmesine ses çıkartmadınız.

Ve son olarak, Fenerbahçe'de yardımcı antrenör olan bir kişiyi futbolun başına getirdiniz. Bununla gurur duydunuz. Beşiktaş'ın çocukları ligde fırtınalar estirirken siz Fenerbahçe ve Galatasaray'dan bıraktıklarını almak için yarışıp Beşiktaş adını küçültmeyi tercih ettiniz.

 Küçüleceğiz dediniz ama bu küçülme böyle olmamalı.

Sayın Başkan, gerçekten siz ne yapmak istiyorsunuz ?

Eğer bir önce ki başkanı düşünüp, onun yararına çalışmak " Gelen gideni aratır" dedirtmek istiyor ve koltuğunuzu zamanı gelince selefinize bırakmak istiyorsanız.. Kutlarım başarılısınız.

Yok bunları bilmeden yapıyorsanız sizden ricam istifa edin. 


9 Mayıs 2013 Perşembe

Tükürdüğünü Yalayanların Masalı...


Bir varmış, bir yokmuş. Eski zamanlardan birinde, bir ülke varmış.

Bu ülkenin başında da bir kral . Ama kral seçimle gelirmiş ülkenin başına.

Halk seçmezmiş ! Halkın arasından parasını verip, kral seçmeye hak kazananlar yapabilirmiş bu görevi. Gerçi geçmiş yıllarda kral olmak isteyenler halkın yerine bu paraları bile verirmiş.

Halk, istemediği kral olduğunda, bağırırmış. Gitsin, yerine başkası gelsin isterlermiş. O zaman da, başka ülkelerden gelenlerin yardımıyla halk dayak yermiş !

Ama bu ülkede asıl sorun başkaymış.

Kraldan çok kralcılar varmış. Zaten bütün sorun oradan çıkıyormuş. Kralın bile haberi olmadan halka zülüm edenler oluyormuş. Halk bunu söylediğinde ise, bu zülüm edenlerin paralı askerleri, halkı, ülkesini sevmemekle suçlarlarmış.

O ülkede, son seçimin kralı, yeni bir seçim yapmak istemiş. Bu seçimde, kralla birlikte, yanında ki yardımcıları da seçiliyormuş. Ama bu yardımcılar bazen kraldan önce görevini bırakabiliyorlarmış. İşte yine böyle bir durum olmuş ve kral yeni yardımcılar aramaya başlamış.

Bu ülkede, kralın yardımcısı olmak için o kadar şeyler unutulmuş ki şaşarsınız...

Mesela, bir önceki seçimde krala hırsız-sahtekar, diyenler bu seçimde koltuk için onun en büyük savunucusu olmuş.  "Onu yok edeceğim, ülke için büyük zarar" diyenler şimdi kralın önünde siper olurmuş.

Ama bu masal tabii, gerçek değil. Ama masal bile olsa, ben böyle bir ülkede yaşamak istemem. Yaşayanları da kendime yandaş kabul etmem.

Bu yazdığım yazı tamamen uydurma bir masaldır. Türkiye'de herhangi bir takımla ilgisi kesinlikle yoktur.

Tanrı bizi tükürdüğünü yalayan, koltuk uğruna ülkülerini satanlardan korusun.


25 Nisan 2013 Perşembe

Islıklana ıslıklana ne hale geldik !


16 Nisan 2013.

Türkiye büyük bir değerini kaybetti.

Dört yaşından beri tanıdığım, can yoldaşım, kadim dostum Aytuğ A. Şentürk hayatını kaybetti. 

Türkiye'nin Stephen Hawking'i yok artık. En son konuştuğumuzda Beşiktaş demiştik. Ben, Aytuğ Beşiktaşlıyız. Yıldırım Demirören'e o kadar çok kızardı ki, " birgün onu görsem, çok kötü kızacağım" diyordu. Ama o kızamazdı ki, o kimseyi incitemezdi. 
Aytuğ'a aslında kızmasına gerek olmadığını anlattım. Kızma dedim, kızma çünkü Beşiktaş'ta öyle şeyler unutuldu, öyle şeyler değişti ki inanamazsın.

Baba Hakkı bile ıslıklandı ve futbolu bıraktı, dedim.

Şimdi, hak, şeref diyen bizlerin babaları, abileri ıslıkladı Baba Hakkı'yı dedim.

Herşey değişir, o kızdığın Yıldırım Demirören bile kahraman diye geri çağırıl, sonra sen üzülürsün dedim.

Yok, demişti. O kadarda değil. Ama bir kaç durumu daha hatırlattım ona...

Kimler ıslıklanmadı. Kimler yuhalanmadı hatırlamazmısın dedim. Feyyaz'ı unutma dedim.

Ama en önemlisi Süleyman Seba'yı hatırlattım.

Hatırlarmısın dedim. Süleyman başkanımız nasıl gitti. 

Ondan sonra başkan olan sayın Serdar Bilgili ve ekibi " Ahmet dursun, Seba gitsin" sloganını arkalarına alıp koltuğa geldiler.
O ekipte kimler vardı hatırlıyormusun dedim. 

O ekipte olanlardan biri şimdi senin kızdığın ve şu an Beşiktaşımızın başkanı. Ve şimdilerde " Ahmet dursun, Seba gitsin" diyenler Süleyman Seba'nın yanından ayrılmıyorlar.

Boşver Aytuğ, boşver. Bizler ıslıkladıklarımızı başımıza taç yaparız. Baş üstünde tutmamız gerekenleri gitsin diye bağırır sonra arkasına sığınırız. 


7 Nisan 2013 Pazar

Pembe Gözlükler...


Futbol takımı olmuş üçüncü. Rakiplerin puan üstüne puan kaybediyor. Arayı açmaları mümkün gözükmüyor. Yönetimden verilen bilgilere göre herşey süper gidiyor. 

Borçlar kapanıp, statlar yapılıyor, Akaretler bolluk bereket içinde, biz hala oturmuş stat olmayacak diyoruz, 1.5 ay ibra edilmedi ama bu hikaye diyoruz, borçlar kapanmadı, aksine çoğaldı diyoruz. Biz neyin kafasındayız anlamıyoruz.

Haydi gelin pembe gözlüklerimi taktım. 

İnanmayın bana veya başka Beşiktaş düşmanlarına. Stat yapılacak.  Kesinlikle 42.000 kişilik mükemmel, herkesin kıskanacağı bir stat Dolmabahçe'ye yapılacak. Olimpiyat stadı için alıştırma yapılmıyor. !

Sayın başkan, sadece yıkım izni almadı. Harfiyat başladığında " Dört metreden sonra başında bekler, tarihi eser çıkarsa hemen inşaata başlarız" demedi. !

Ben pembe gözlüklerimle stat için izinleri görüyorum ama sayın başkan'dan ricam pembe gözlükleri olmayanlar için şu stadın yapıma dair aldığı izinleri resmi siteden bir yayınlasa. Hani dost, düşman bir görse. Yoksa pembe gözlüğü olmayan terbiyesizler merak edip konuşuyorlar. Haydi sayın başkan resmi sitede bir yayınla şu izinleri. ! Olmayan bir şey yayınlanmaz desen bile biz var diye inanırız.

Geçen mali kongrede eski yönetimin, en sorunsuz 1.5 ayı ibra edilmedi. Sonra dava açıldı. Şimdi mahkeme; sorun yok ibra edilecek derse tüm eski hesaplar resmi olarak ibra edilecek ve bir daha tüm mahkeme yolları kapanacak. Bu aslında böyle değil mi? Siz taraftarın istediğini yaptınız ibra etmediniz. Pardon, sayın başkan çekimser kalmıştı. Yani kısaca aslında ibra etmişti. Pardon, yine pembe gözlükleri takmayı unutup yazmaya devam ettim. 

Tekrar takalım ve yazalım. Mali kongre'de her şey yolunda gitti. Ben yanlış düşünmüşüm.

Borçlar azaldı !

Eski yönetim ibra edilmedi !

Dolmabahçeye stat yapılacak !

Kazlıçeşme'ye gitmeyeceğiz !


28 Mart 2013 Perşembe

Varlık İçinde Yokluk...


Borsa, para, hisse senedi, lot ve benzeri terimler benim için çok uzaklarda. Hiç ilgimi çekmedi. Hayatımda para denildiğinde hala yüzüm kızardığı, para konuşulduğunda hala kaçıp gittiğim için maalesef sırça köşklere yerleşemedim.

Benim borsayla ilgili en fazla yakınlaşmam, babamın Perşembe Pazarı'ndaki ofisine giderken gördüğüm ayaklı borsacılar ve borsada çalışan komşum.

Tüm bu bilgisizliğime rağmen benim bile bildiğim bir konu var.

Beşiktaş başkanı bir kaç haftadır para olmadığı için UEFA'ya gidememe endişesini taraftara belirtiyor. 31 Mart'a kadar para bulunması gerekiyor. Futbolculara ödenmesi gereken paralar var. Beşiktaş başkanı ve yöneticiler dört bir koldan para arayışına çıkmışlar.

Ancak yanı başlarında duran, ellerini attıklarında alabilecekleri parayı bir türlü göremiyorlar. Gerçi bu konuda sorumlu olan yönetici var. Onun bilmesi ve söylemesi gerekeni biz görüp söyleyince maalesef olmuyor.

Beşiktaş, 4 Nisan'a kadar Borsa'da rüçhan hakkını kullanabilir. Rüçhan hakkı ne derseniz ; Hisse senetleri Borsa’da işlem gören şirketlerin nakdi sermaye artışı yapmak üzere belirledikleri rüçhan hakkı kullanma süresi içinde söz konusu hisse senedi üzerinde bulunan yeni pay alma kuponunun alınıp satılabilmesi için, Borsa’ca belirlenecek süre içinde açılan pazardır.

Yaklaşık 75 milyon gibi bir rakam orada kuzu kuzu yatıyor. Bu parayı almayı ise tek bir yönetici akıl etti. Taraftar bazen kendisine kızsa bile galiba Beşiktaş için halen cebinden veren, herşeyi araştırıp, kurtuluş reçetesini hazırlayan Ahmet Nur Çebi. Bu para Beşiktaş için şu an ki yaralarına merhem olacaktır. 


21 Mart 2013 Perşembe

19/03


Beşiktaş'ın 110. doğum günü. Şarkıcı Gökhan Tepe. Beşiktaş için marş yapmış.

Kaç gündür dinliyorum, başa alıyorum, sonuna gidiyorum, yeniden, yeniden dinliyorum. Marşı arıyorum, niyet ediyorum, tekrar dinliyorum yine marşı arıyorum ama hep sonunda teenage şarkısından, müzik dükkanlarında satılan org'la yapılmış bir şarkı dışında birşey bulamıyorum.

Gökhan Tepe, son yıllarda genç kızların sevgilisi. 14 - 17 yaş arasındaki kızlar çok seviyor. Müzik olarak veya ses olarak benim dinlemediğim bir kişi. Beşiktaş 110. yılına uygun bir marş yaptırmak istediğinde adres olarak gittiği kişi doğru değil diye düşünüyorum.

Kimse kızıp darılmasın ama Beşiktaş taraftarı kendi yaptığı marşlarla nam salmış bir taraftar grubu. İşi şarkıcılık olan bir kişinin yaptığı bu marş olmayan şarkı, maalesef olmamış. İki sezon önce, " Gücüne güç katmaya geldik" diyen Özer Özçetin ve Uğraş Polat Şahin'in profesyonel mesleği olmadan bu kadar müthiş bir şey ortaya çıkartıyorsa 110. yılda ısmarlama yaptırılan bu marş olmayan şarkının çok ama çok daha iyi olması lazım.

Beşiktaş, böyle bir marş yaptırmak istiyorsa bunu kendi öz evlatlarına yaptırabilir. Bunun için bir yarışma açabilirdi. Ama bunu düşünmek abesle iştigal olur. Bu tribün emekçilerini 110. yıl kutlamasına çağırmayıp, yedi kat eli, başka takım taraftarlarını çağıran zihniyet bunu niye yapsın.

Şimdi asıl sorulması gereken, bu ısmarlama şarkıya para verildi mi ? Gökhan Tepe bunun için bir ücret aldı mı ? Eğer aldıysa bunun parasını, kdv'sini kim ödeyecek ? Yok eğer almadıysa, ve para verilmediyse neden bu iş için sadece bir kişiye ısmarlama yapıldı ?

Biri buna ya cevap versin, veya bir şarkı, türkü daha yazdırsın. 


15 Mart 2013 Cuma

Seba ve son gol.


Yıl 1947.

İnönü Stadının açılışı nedeniyle Beşiktaş, İsveç takımı AIK ile bir maç yapıyor. Ve Beşiktaş'ın onursal başkanı sayın Süleyman Seba ilk golü atarak tarihe geçiyor.

Üzerinden tam 66 yıl geçti.

Fikret Orman yönetimi, stadın kesin olarak yıkılacağını, izinlerin alındığını, yeni stat projesinin hazır olduğunu mali kongrede açıkladı. Geri sayım başladı. Beşiktaş emektar stadını uğurlamaya hazırlanıyor.

Moda Kartalları yıllar önce bir öneride bulunmuştu. Sevgili Masis Kuyumcu, Yıldırım Demirören yönetimine getirdiği öneride, "stat yıkılmadan önce son golü Süleyman Seba atsın" demişti. Edindiğim bilgiye göre, bu projeyi bugünkü yönetim  sahiplenmiş. Çok güzel, ancak  bu projeyi ilk ortaya atan Moda Kartallarına, Masis Kuyumcu'ya gereken teşekkür edilmeli. Onlara bu değerli fikirlerinden dolayı gereken ilgi gösterilmeli.

Yine de umudum yok.  Taraftarın büyük bir özveriyle geliştirdiği FEDA projesi bile farklı bir şekilde sahiplenilerek projenin asıl sahiplerine gereken ilgi gösterilmezken... Hele hele,  Feda isminin, sahibi Fenerbahçeli olan bir telekomünikasyon şirketine verildiği düşünülürse... " Son golü Seba atsın" diyen Moda Kartallarına gereken değerin verileceğini düşünmek olsa olsa abesle iştigal olur.

Oysa tüm bu düşünceler, stadın son günü için yapılacak etkinlikler olarak sunulabilir.

Ancak, kızılca kıyamet  stat yıkıldıktan sonra kopacak gibi gözüküyor. İlber Ortaylı'nın iki hafta önce yazdığı makaleyi okuyanlar bunu anlayacaklardır. Ortaylı'nın tarih üzerindeki etkisi bellidir. Bu nedenle eğer o "Dolmabahçe'ye stat yapmak imkansız" diyorsa bunun altına iyi bakmak lazım. Bu bir alıştırma yazısı mı ? Yoksa bilinen gerçeği söylemek mi ?

Kararı siz verin.


6 Mart 2013 Çarşamba

ZAFERE KAÇIŞ


Beşiktaş, haftasonu oynanan derbiyi kazandı, Fenerbahçe MHK başkanını istifaya davet etti.

Beşiktaş bu maçla kendine geldi, Fenerbahçe MHK başkanına kendine gel dedi.

Beşiktaş son saniye golünü attı, Fenerbahçe yenilgi faturasını MHK başkanına attı.

Olcay Şahan son saniyede attığı golle çok önemli bir kapıyı ardına kadar açtı aslında. Futbolun içinde olan insanlar  başrollerinde Sylvester Stallone, Michael Caine, Max von Sydow, Pelé'nin oynadığı "Zafere Kaçış" filmini bilir. O filmde, Nazi Almanyasında, Alman takımına karşı müttefik esir askerler maç yapar. Hakem Almandır ve maç boyunca tamamıyla Almanya lehine çalışır. Ancak son saniye'de Pele golü atar ve o coşkuyla esirler kaçar.

İşte Olcay o golü attığında aklıma " Zafere Kaçış" filmi geldi.  Maç sonrasında MHK başkanına ve hakeme " önümüzü kesiyorlar" diye laf eden Fenerbahçe yönetimini duyunca filmi bir kez daha hatırladım.

Fenerbahçelilerinde düşünmesi lazım.

Yıllardır, ofsayttan atılan golleri, elleri, kolları, açılan çukurları,

11 puan önde rakibi varken " şampiyon olacağız" demeleri,

" Maç sahada değil, masa başında kazanılıyormuş" demeçlerini, hatırladım. Kendi kapısının önü ne kadar temiz ki, komşunun kapısının önüne bakıyorsun diye sormak geldi içimden.

Sonra bir film daha geldi aklıma. Sadri Alışık'ın o meşhur sözünü düşündüm. " Bu da mı Ofsayt hakim bey ?"
Ey Fenerbahçeli, o gol ofsayt değil. O goldü. Hem de buz gibi goldü. Ama Olcay'ın golü yıllardır Beşiktaş'ın yenilen hakkının cevabıydı. 


28 Şubat 2013 Perşembe

TARAFTARI KANDIRMAYIN...



Yazarımız Haluk Kesim, Beşiktaş kongresinin ardını değerlendirdi. İki büyük kandırmacaya dikkat çekti

 TARAFTARI KANDIRMAYIN

 1- Demirören yönetiminin sadece son 1.5 ayı ibra edilmedi. Bunun için dava açılsa bile sonuç alınmaz. Başkan Fikret Orman da bunu biliyor. Hesap sor laflarını engellemek için sadece son 1.5 ayın ibrası gündeme geldi. Bu yolla da deyim yerindeyse, üyelerin "gazı" alındı

 2- 40 bin kişilik yeni stat projesi ballandıra ballandıra anlatıldı. Oysa, Beşiktaş'ın elinde sadece 30 bin kişilik stat yapma izni var. Daha önce 8 metre indirilen zemini 10 metre daha indirirseniz, tünellere ulaşırsınız! İnönü'ye kazma vurulduğu gün, Beşiktaş kendini Kazlıçeşme yollarında bulur

 BEŞİKTAŞ'TA kongre öncesini ve yaratılan beklentileri kısaca hatırlayalım.

Tarih, 24 Şubat 2013. Beşiktaş Mali kongresi bu sefer çok ama çok önemli.
Eski yönetimden hesap sorulacak, yapılanlar anlatılacak. Stat projesi görücüye çıkacak.
İşte bu düşüncelerle Beşiktaş kongre üyeleri salona gitti pazar günü. Başkan çıktı, konuştu. Yöneticiler anlattı. Kitapçıklar basıldı. Slayt gösterileri ile muhteşem bir şov yapıldı.

Beşiktaşlı eski yönetimin sadece son 1.5 ayını ibra etmedi. Gerekirse mahkemeye gitmesi için izin verdi.

Şimdi bu ne demek?

Birçok Beşiktaşlı, Yıldırım Demirören ibra edilmediği için, Fikret Orman yönetiminin hesap soracağını, elindeki yetkiyle mahkemeye gideceğini düşünüyor. Ancak, kazın ayağı aynı değil. İbra oylamasında çekimser kalan sayın başkan, 1.5 ay için dava açılsa bile sonuç alınmayacağını herkesten iyi biliyor. Kongrede "Hesap sor" laflarını engellemek için, sadece son 1.5 ayın ibrası gündeme alındı. Bu şekilde hem ibra etmediniz, hem etmeseniz de bir fark olmaz durumu oldu.

Gelelim daha önemli olaya. Stat meselesine.

Her zaman söylediğimi yineliyorum. Beşiktaş yönetimi lanse ettiği şekilde stat yapmak için izin almadı, alamadı. Aldılarsa, izin belgesini (ellerindeki değil); 40 bin kişilik, zemini 10 metre daha derine inecek stadın izin belgesini göstersinler. BJK İnönü Stadı'nın, bir önceki tadilatında zeminin 8 metre aşağı çekildiğini kimse unutmasın! Taraftarı kandırmaya gerek yok. Dürüstçe olacakları anlatmaları çok daha iyi olurdu.
Söylesenize, "Kendi inşaat firmamız başında olacak, çünkü on metre aşağıya indiğimizde inşaat duracak. Orada ki tüneller yüzünden inşaat iptal olacak, hep beraber Kazlıçeşme'ye gideceğiz" desenize...

Veya "Elimizde sadece 30 bin kişilik stada, aynısını yapmaya izin var" desenize...
Ama diyemezsiniz. Çünkü size bu akılları verenlerle, eski başkana akıl veren kişiler aynı.

Size kolay gelsin, yakında dinlenirsiniz.


23 Şubat 2013 Cumartesi

23. HAFTA SÜPER LİG İDDAA YORUMU


Sivasspor - Beşiktaş  : Banko 1 - alt değerlendirilebilir. / 
Beşiktaş antep ile berabere kaldı. takım içinde sorunlar en üst seviyede, yönetim pazar günü olacak mali kongre yüzünden gergin. Sivasspor ise kasımpaşa yenilgisi sonrasında bu maçı almak isteyecektir. Sivasın eksiği yok, Beşiktaş ise kadro kurmakta zorlanıyor. Ayrıca hava şartları sivastan yana.

Gaziantep - Bursa     :  1 - KG var
Gaziantep yeni hocasıyla daha hırslı ve ligde ki durumunu kurtarma çabasında. Bursaspor ise Hikmet Karamanla bir seri yakalamak istiyor. ancak bu maçta işler umduğu gibi olmayacak. Gaziantep bu maçı alacaktır. en kötü ihtimalle 1-X çifte şanş denenebilir.

İstanbul - Eskişehir    :  KG var - ilk yarı  X
En tehlikeli maçlardan bir tanesi. Eskişehir kaybetti. Evinde kaybetmesi, taraftarının tepkileri yüzünden büyük stres içindeler. Büyükşehir ise yükselişte. Webo'yu kaybettiler ancak yeni forvetleri en az onun kadar etkili. Her iki takım gol atar. Ama bu maçın hakkı beraberlik , ibre belediyeden yana.

Elazığ - Antalya            : Banko 2
Kesinlikle Antalyanın almak zorunda olduğu bir maç. Favorim antalya.

Mersin - Trabzon          : 1 - Üst
Mersin iki haftadır üst üste kaybediyor. Trabzon kötü bir fenerbahçe mağlubiyeti aldı. moraller bozuk. Açık oynayacak. Üst ihtimali çok yüksek.

Kayseri - Gençlerbirliği : X veya KG var
Bu maç ilginç. Her iki takım son maçlarını kazandı. Gençlerbirliği daha sürekliliği olan bir takım. Kayseri kendi evinde kazanmak isteyecek. KG olacaktır. Ancak açık oynacak ve seri yakalmak isteyen Kayseri defansının sorunları bu maçta zayıflık gösterebilir. Maçın süprizi 2 olacaktır. 

Fenerbahçe - Kasımpaşa : 2 - X Üst
Fenerbahçe Avrupada final hedefliyor. bu hafta bate maçında yoruldu. Tek avantajı Emrenin diri olması. Maçın süprizi Kasımpaşa, garantisi üst.

Karabük - Akhisar                 : Banko 1
Yine banko maçlarımdan bir tanesi. Karabük kayıplarında sonra bu maçı almak isteyecektir. Ancak ileri çıkışlarında Gekas faktörü unutulmamalı. Son vuruşlarında ve gol yollarında etkili bir forvet. Fakat yinede KArabük bu maçı alacaktır.

Galatasaray - Ordu               :  1-- X - 2  İlk yarı  X
İşte çok bilinmeyenli denklem. her sonuca açık bir maç. Ordu çok kayıp verdi direnci fazla olacaktır. Ancak Galatasaray kendi seyircisi önünde avantajlı çıkacağı maçta galibiyet istediği için saldıracaktır. Maçın garantisi KG var veya üst. 

İBRA ETMEYİN....

09/02/2012 TARİHLİ GÜNEŞ GAZETESİ 

SEVGİLİ BEŞİKTAŞLILAR BU YAZIYI TEKRAR OKUYUN. 24 ŞUBAT PAZAR GÜNÜ ESKİ YÖNETİMİN MALİ DURUMU TARTIŞILACAK. VE KESİNLİKLE İBRA EDİLMEMESİ GEREKİYOR. EĞER FİKRET ORMAN YÖNETİMİ SAMİMİYSE, HESAP SORULACAKSA BUNUN YOLU O DÖNEMİ İBRA ETMEMEKTİR.


09/02/2012

Üç maç üst üste yenilgi ve protestolar arttı.

Sezon başından bu yana amatör branşlar kan ağlıyor ses seda yok.

Kız basketbol takımı düşüyor, ses seda yok.

Çalışanlar paralarını alamıyor, evlerin kapısında icra memurları, ses seda yok.

Mendez efendi kulüpte at oynatıyor, ses seda yok.

Uefa kriterleri Avrupaya gidemezsiniz, küme düşersiniz, borcunuzu düzeltin diyor, ses seda yok.

Stat elden gidiyor, bakan, yıkılırsa oraya yapılamaz diyor, ses seda yok.

Ama futbolda üç maç yenilince “ YETER”. Artık harbiden yeter. Quaresma geldi, yeterler, yetmez oldu. D- Will geldi, yetmiyor diye ortalık inletildi.

Ey Beşiktaşlı, eğer tepki verecek ve memnun olmamanı dile getireceksen düşünceni iyi veya kötüye göre değiştir. Beşiktaş için değiştir. İki gün önce, bizi dövdürdün dedikten sonra, iki yıldıza “ senin vurduğun yerde gül biter” dersen. O tokatlar yüzünden eksik olmaz.

Fakat buradan tüm Beşiktaşlılardan özür dilemek ve bir istekte bulunmak istiyorum. Özür dilerim, çünkü düzeleceğine inandım ve yazılarımla seçimde bu yönetime destek verdim.

Özür dilerim, çünkü son 20 yılda olan tüm yöneticilerin karması herhalde en iyisini yapar dedim ve inandım.

Oysa, bu sefer, bırakın biraz düzelmeyi, Beşiktaş tarihinin en kötü zamanları yaşanıyor. Beşiktaşlılardan tek isteğim, mali kongrede kesinlikle İBRA EDİLMEMESİ. İbra etmeyin ve biraz olsun tepkinizi dile getirin. Belki bir kıpırtı olabilir

19 Şubat 2013 Salı

On Kişilik Maç...


Bir maça baktığınızda görebileceklerinize inanamazsınız.

Beşiktaş – Gaziantepspor maçına bakıldığında anlamak isterseniz alınabilecek çok ders göreceksiniz.

Beşiktaş, yine on kişi kalan rakibine puan verdi. Buraya kadar anlatılacaklar belli. Ama bu maçın öncesine ve ligde oynadığı diğer maçlar göz önüne alındığında;

Beşiktaş’ın kendine güveni kalmamış. Nasıl olsa gol yiyeceğim diyor.

Doğru düzgün antreman yapılmıyor. Hücum organizasyonlarına bakılınca sadece ver kaç ve ayak tenisi çalışılıyor gibi gözüküyor.

Fernandes ve Sivok gibi duran  toplarda etkili iki isim varken , ezberlenmiş şekiller dışında fazla seçenek çalışılmıyor.

Takım oyuncularının seviyesi, halen büyük takım olgusunda olmadığı için, rakip on kişi kalsa dahi rakibin gelmesinden korktuğundan, korner atışlarında bile en fazla dört oyuncu ile rakip ceza sahasına girebiliyorlar.

Ve en önemli  gerçek ise, bu maç kesin olarak göstermiştir ki, Samet Aybaba Beşiktaş teknik direktörlüğü için yeterli olmadığını ispat etmiştir.  Rakiplerin bu kadar kötü olduğu bir ligde Samet hoca kendini başarılı görüyorsa, Beşiktaş’ın  lig sonunda olacağı yer gerçekleri gösterecektir.

Anlayana sivrisinek saz, anlamayana On kişi az.

14 Şubat 2013 Perşembe

Sen Bilirsin Beşiktaş...


Geçen hafta Beşiktaş dedikodularını yazdık, bu hafta gerçek oldu. Beşiktaş Basketbolun başına CEO olarak İhsan Bayülgen'i getiriyor. Kendileri bilir.

Biz daha önemli bir konuyu gündeme getirelim. Her mali kongre öncesinde yönetimde olanların geleneksel hale getirdiği İnönü meselesi. Demirören yönetimde başlayan geleneksel kazma vurma festivali Fikret Orman yönetiminde devam ediyor. Fakat bu yönetim geleneksel İnönü haberlerine, borcu tek elde toplama düşüncesini ekledi.

İlk başta bakıldığında borcun artışı, faizin üstüne faiz eklenmesi demek. Ancak, ayrı ayrı ödemeler yapmak yerine bu borçların tek elde toplanması ve ödemelerin düzene girmesi büyük avantaj.

Sayın eski Bakan Ertuğrul Günay'la konuşmuştum. İnönü stadı " butik stad" olarak tekrar aynı yere yapılabilir demişti. Eğer daha büyük istenirse gösterilen yer Zeytinburnu Kazlıçeşme.

Şimdi Beşiktaşlının düşünmesi gereken çok önemli bir konu var. Beşiktaş'ın 32.000 kişilik olduğu düşünülen şu an ki stadının ortalama seyirci sayısına bakalım. Yıl içinde derbiler dahil ortalama 10.000 ile 12.000 kişiye oynuyor. Fenerbahçe veya Galatasaray'la karıştırmamak lazım. Beşiktaş dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmasın.

Beşiktaş, semtten çıktığı an kayıpların en büyüğünü yaşayacaktır. Bu nedenle en doğru ve mantıklı olan yine aynı yere " butik" bir stad yapılması. En fazla 30.000 kişilik modern tüm ihtiyaçlara cevap verebilen eski projeye bağlı kalarak stadın yenilenmesi. Çünkü daha büyük bir stad yapacağım diye yola çıkılırsa o yolun gösterdiği istikamet Zeytinburnu.


9 Şubat 2013 Cumartesi

BEŞİKTAŞ DEDİKODULARI...


Uzun süredir kulağıma gelen bazı fısıltılar var. Pek kulak asmadım ama bu fısıltıların sesleri yükselmeye başladığında yazmaya karar verdim.

BASKETBOL'UN DEĞİŞİMİ

Erkek basketbol takımının lig başında içi tamamen boşaldığında, Erman Kunter gibi çok önemli bir antrenörü almaları, yönetimin büyük başarısıydı. Ancak şimdilerde İhsan Bayülgen'i CEO gibi basketbolun başına getirme çalışmaları maalesef yapılacak en büyük hata.Erman hocanın üstüne bir isim getirmek maalesef tüm dengeleri alt üst eder.

DEREYİ GEÇERKEN

Sezon başında Samet hoca takımın başına geldiğinde, yönetim ve taraftar çok bir şey beklemiyordu. Ancak sezonun ilk yarısı bittiğinde lig sıralamasında ki yer, yönetimin iştahını kabartmış olacak ki; ikinci yarıda alınan kötü sonuçlar yönetim içinde Samet hocanın sorgulanmasına neden olmuş. Ertuğrul Sağlam'ın boşta olması ise Akaretler 13. katı tamamen karıştırmış.

BAHİS OYNAMAK

Hepimiz bahis oynarız, yeri gelir tuttuğumuz takımın aleyhine bile oynadığımız olmuştur. Ama bir takım yöneticisi kendi takımı aleyhine oynarsa işte orada bir sorun var demektir. Bahis oynamayı seven Beşiktaş'lı bir yöneticiden sıkça bahsediliyor bugünlerde Siyah Beyazlı kkulislerde... www.medyakartali.com sitesi genel yayın yönetmeni sevgili, Hakan Öncül twitter ve facebook 'da bahis oynayan bir yöneticiden bahsetmişti.

EN BÜYÜK ECZACIBAŞI

Yıllar evvel bir voleybol maçında protokolde " Eczacıbaşı" diye avaz avaz bağıran biri, şimdi Beşiktaş'ın faal yöneticisi. Hatta o dönem ki Beşiktaş yöneticisi kendisini bu nedenle protokolden kovmuş. 
İşte böyle, Beşiktaş dedikoduları bunlar. Ama adı üstünde doğru veya değil bilemem.


29 Ocak 2013 Salı

AHMET dursun, SEBA gitsin...


"Ahmet dursun, Seba gitsin" işte bu söylenen söz Beşiktaş içinde ki değişimin başlangıcı oldu.

Derbi sonrasında Beşiktaş'ın yenilgisi, Samet hocanın oynattığı futbol, on kişi kalan ve kötü oynayan rakibi yenememe değil, tribünde açılan bir pankart konuşuldu Beşiktaş camiasında. Yenilgi ve yenilginin nedenleri aranmak yerine başkanından, tribündeki taraftara kadar herkes bu pankartı konuştu. Bu pankartı yapanı bulmak için verilen mücadele inanılmazdı.

Ancak Beşiktaşlı bu pankartı açana değil, pankartı açabilme cesaretini verebilenlere kızması lazım.
Bu pankart aslında ilk olarak " Ahmet dursun, Seba gitsin" dendiğinde açıldı.

Beşiktaş ilk o gün yenildi endüstriel futbola. İlk o gün teslim etti abilik nişanını. Üstünde durduğum ve anlatmak istediğim bir durum oldu yıllarca. Beşiktaş halkın takımı değil, Beşiktaş hep mahallenin abisiydi. Güçlü, saygı duyulandı. Senelerce hep bunu gördük.

Diğer takım başkanları ceket ilikledi. Beşiktaş başkanları hep son sözü söyledi. Şampiyonluk, kupa, başarı hiçbir zaman dert olmadı. Beşiktaş herkesin ikinci takımı, sevdiği, saydığı, korktuğuyken 2000 yılından sonra bu değerlere dokunuldu.

Asi çocuk, ekmek arası peynir yerken eyvallah demeyen. Gördüğü haksızlığa karşı çıkan, adalet için savaşmaktan geri durmayan anarşist bir anda burjuva oldu.

O pankartın ilk iznini Serdar Bilgili verdi, sonra Yıldırım Demirören bayrağı taşıdı, Fikret Orman noktayı koydu. Feda bir toplum hareketiyken, bir anda kazanç kapısı haline getirdi.

Kimse kızmasın. Biz Ahmet'in durduğu, Seba'nın gittiği gün bittik.


24 Ocak 2013 Perşembe

Derbi beni gerdi !


Belki yıllardır en rahat, sonucu en rahatsız etmeyecek derbi bu hafta oynanacak.

Kim yener veya yenilirse yenilsin fark etmez. Her iki takım için yenilginin kılıfları, kalkanları hazır.
Beşiktaş yenilirse; Feda sezonu bir şey olmaz. Zaten umulanın üstünde bir yerde.

Almedia yok, Hilbert zor, Fernandes sakat gibi, Gökhan kavga etti, yana yattı, çamura battı. Bahaneler ve nedenler bol.

Beşiktaş bu maçı gönül rahatlığıyla kaybetme lüksüne sahip. Bu yüzden kazanması aslında kaybetmesinden çok daha kolay.  Kazandığında ne olacağını bilmesi yeterli. En zor, en dertli sezonunda, yenerse lider olacak. Uefa kupasını bu sefer çaktırmadan hedef koyan tarihinin en iyi kadrolarından birine sahip rakibini sahasında yenecek ve kendine güveni en üst seviyeye gelecek.

Peki nasıl yener ? Uğraşmasına gerek yok. Burak Yılmaz yanlışlıkla yere düşüp penaltı almadığı sürece Beşiktaş bu maçı kazanır.

Galatasaray yenilirse yine sorun yok. Sneijder geldi, büyük transfer denir yenilgi unutulur. Uefa kupası hatırlatılır, yine yenilgi unutulur. Hedef Avrupa denir, yine unutulur. En kötü ihtimalle yönetim " maaşlı eleman" der hepten unutulur !

Peki Galatasaray nasıl yener ? Çok uğraşmasına gerek yok. Kağıt üzerinde her türlü yener. Sneijder oyuna girmezse yine yener. Rakibini ciddiye alırsa her türlü yener.

Peki bu kadar rahatsız etmeyen derbi niye beni gerdi ?

Adı üstünde derbi. Uzun süredir olmayan heyecan içimi kapladı. Düşünsenize yıllardır dünya derbisi adı altında yutturulan Galatasaray - Fenerbahçe maçıyla, bu maçı aynı miktarda kişi televizyonlarından seyredecek. Ayrıca aynı kanal yayınlayacak, aynı yorumcular yorumlayacak.

İşte beni heyecanlandıran bu.


17 Ocak 2013 Perşembe

EN BÜYÜK BEŞİKTAŞLI AYKUT KOCAMAN


Yazarımız Haluk Kesim, Süper Lig'in hocalarını büyüteç altına aldı ve bir gerçeği ortaya çıkardı

En büyük Beşiktaşlı
AYKUT KOCAMAN

 Süper Lig'e bugün Beşiktaşlı ya da Beşiktaş kökenli teknik adamlar yön veriyor. Bunların ilk sırasında ise babasının "Bizim aileden Beşiktaş dışında bir takım tutan çıkmaz" dediği Kabataşlı Aykut Kocaman yer alıyor

 SEZONUN ikinci yarısı bugün başlıyor.

Türk futbolunun Avrupa'da söz sahibi olabilmesi, gelişmesi için, futbolcuların Avrupa'ya gönderilmesi yeterli değil, Türk teknik adamların da dünya futbolunda yer almaları gerekiyor.
Son on yıla baktığımızda, Avrupa futbolunda iz bırakan bir Türk teknik adam görmek mümkün değil. Ama Türk futbolunda Beşiktaşlı veya Beşiktaş kökenli teknik adamların söz sahibi olduğu da bir gerçek.

Kısaca futbolcu değil, teknik adam cenneti Beşiktaş!

Bir dönem Beşiktaş'ın rüya kadrosu olarak adlandırılan Metin, Ali, Feyyaz'lı takım bugünlerde Türk futboluna teknik adam olarak hizmet vermiyor. Liglerimize baktığımızda, Feyyaz, Metin, Ali, Rıza, Samet, Ziya, Sergen, Ali Eren, Ertuğrul, Mehmet Özdilek, Sinan, Mutlu, Recep, Ulvi, Zafer, Deli İbo, Bayram, Erkan, Gökhan, hatta biraz daha eskiye gidersek, Mehmet Ekşi, Rasim Kara gibi bir çok isim, teknik adam olarak ligimizde yer aldı. Bunun dışında Beşiktaşlı olduğunu açıklayan ve Türk futboluna, üç büyükleri şampiyon yaparak, adını kazıyan Mustafa Denizli...

Bir dönem alt yapısıyla Türk futboluna hizmet eden Beşiktaş, şimdilerde yetiştirdiği teknik adamlarla bu hizmeti taçlandırmakta. Süper Lig'de bugün, Şifo Mehmet, Ertuğrul Sağlam, Samet Aybaba, Rıza Çalımbay yani Beşiktaş kökenli dört teknik adam başarılı bir performans sergiliyor.

Yıllardır, dünya futbolunda söz sahibi olma isteğinde olan federasyonumuzun göz ardı ettiği bir gerçek var. Teknik adamlarının ilerlemesi ve gelişmesi sonrasında ülke futbolunun ilerleyeceği unutuluyor. Çünkü, Avrupa'ya futbolcu göndermek, balık tutmayı öğretmek değil, sadece karnını doyurmak olabilir. Oysa dünya futbolunda söz sahibi olan ülkelere baktığımızda, teknik adamlarını yurt dışına ihraç edebilen ülkelerin başarılı olduğunu görüyoruz.

Futbolumuzun gelişebilmesi için teknik adamlarımızın da yurt dışında olması, oyuncularımızın kendilerine yer bulmaları açısından önemli.

Aykut Kocaman'da Beşiktaşlı.

Sadece Beşiktaş kökenli teknik adamlar değil, Beşiktaş'a gönül vermiş teknik adamlarda ligimize damgasını vuruyor. Belki son yıllarda adından en çok söz ettiren teknik adam ise Aykut Kocaman. Çocukluğunda Kabataş'ta oturan Kocaman ailesinin Beşiktaşlı olduğunu bilmeyen yok. Aykut hocanın Altınmızrak'ta futbola başlamış olması, semtin çocuğu olması nedeniyle Beşiktaş'a gönül vermesi normal. O dönem Müjdat'la birlikte onu almak isteyen Adnan Dinçer ve Serpil Hamdi hoca o zamanlar kendisini alamamış ve Fenerbahçeli Aykut olarak anılması beyinlere kazınmış.

Oysa babasının, sorulduğunda verdiği, "Bizden Beşiktaş dışında takım tutan olmaz" yanıtı bile hocanın nasıl bir Beşiktaşlı aileden geldiğini ortaya koyuyor.

Özetle, bugün ligimize Beşiktaşlı veya Beşiktaş kökenli teknik adamlar yön veriyor. Bunların arasında en büyük Beşiktaşlı ise Aykut Kocaman.

15 Ocak 2013 Salı

DEVRİM SANCISI



Yazarımız Haluk KESİM, Beşiktaş'ta alt yapıda yaşanacak büyük değişikliği mercek altına aldı

DEVRİM SANCISI
Beşiktaş, alt yapıyı Sinan Vardar'a devretme hazırlığında. Alt yapı, dernek bünyesinde farklı bir
işletme olarak yürütülecek. Sorun, burada yetiştirilecek genç futbolcuların nasıl değerlendirileceği
BEŞİKTAŞ, yeni yönetimi ve teknik adamıyla birlikte alt yapıya, gençlere önem vereceğini açıkladı. Başkan Fikret Orman'ın söylemleri, Quaresma'ya taviz verilmemesi bunun kanıtı. Takım içindeki dengeleri bozmamak adına, yıldız ve pahalı oyuncu yerine gençlerin önünü açmak için yapılan çalışmalar, camia tarafından takdir ediliyor.
Alt yapı yönetiminin değişeceği, uzun süredir gündemde olan bir konu.
Bu konuyla ilgili olarak yaptığım araştırmalar, Mehmet Ekşi'nin tekrar alt yapının başına geçeceğini gösteriyor. Bu kesinleşmiş gibi. Fakat daha ilginç bir durum var.
Beşiktaş yönetiminin, alt yapıyı Sinan Vardar'a devredeceği belirtiliyor.
Peki bu nasıl olacak?

FENERBAHÇE SİSTEMİ

Çalışmalar, daha önce Fenerbahçe'de uygulanan bir sistem üzerinde yoğunlaşıyor. Oyuncular yetiştirilecek ve ya A takıma bedel karşılığı verilecek ya da Anadolu takımlarına pazarlanacak. Alt yapıdan yetişen oyuncuların A takım yerine, Anadolu kulüplerine gönderilmesi kulübe, maalesef, çok küçük bir kazanç sağlıyor.
Beşiktaş yönetimi, Sinan Vardar'la alt yapı konusunda bir anlaşma yapar ve yöneticiliğini (işletmesini) verirse burada Vardar'ın Beşiktaş menfaatlerini sonuna kadar koruyacağı aşikar. Ancak, Beşiktaş menfaatlerini korurken yapılan harcamanın geri dönüşü nasıl olacak?

SATILMASI İMKANSIZ

Yasal olarak alt yapının tümüyle satılması imkansız. Beşiktaş halka arz edilirken, yani şirketleşirken, alt yapı ayrı tutulmuş. Bu nedenle alt yapı, kulübe değil derneğe bağlı.
Bir başka ifadeyle Beşiktaş futbol takımı, AŞ'ye bağlı. Alt yapı derneğe ait.
Bu nedenle dernek, alt yapının başına isterse, dernek üyesi birisini getirebilir. Alt yapıyı, derneğin işletmelerinden biri olarak gösterebilir. Bu şekilde bakıldığında, dernek başkanı sayın Fikret Orman'ın, alt yapıyı farklı bir kimliğe kavuşturması olası.

ORHAN GÜLLE ÖRNEĞİ

Sinan Vardar, Beşiktaş futbol alt yapısının; tüzük gereği, sahibi olamaz. Bunun için Genel Kurul kararı gerekli. Olsa olsa yöneticisi olabilir. Şimdi ortaya çıkan soru ve sonuç  belli.
Sayın Vardar, alt yapıyı çok başarılı bir şekilde yönetip, kaliteli oyuncular bulabilir. Ancak bu oyuncuları Beşiktaş AŞ'ye bir bedel karşılığı vermek ya da başka takımlara satmak zorunda. Genç yetenekler, maliyetleri kurtarma adına satılır ve de gittiği yerde başarılı olursa ne olacak?
Beşiktaş alt yapısında yetişip, rakibe kaptırılan her oyuncu, büyük kayıplar yaşatır, polemik konusu olur.
Sayın Vardar'ın defalarca üzerinde durduğu Orhan Gülle buna bir örnektir.



11 Ocak 2013 Cuma

GÖKHAN SÜZEN...


Sezon başında alınmak istendi. Araya menajerler girdi. Quaresma, Mendes, Emre derken bir türlü olmadı.
Beşiktaş vazgeçmedi ve sonunda Gökhan Süzen Beşiktaş formasını giydi.

Gökhan, Beşiktaş'ın sol bek sorununa çözüm olacak mı bilemem. İlk onbir için biçilmiş kaftan mı ? Sezon sonu şampiyon olunacaksa bunun ilacı mı?  Belirsiz. Ancak bilinen bir gerçek var. Gökhan Süzen Beşiktaş'ın ve Beşiktaşlının aradığı oyuncu tipinin en güzel örneği.

" Beşiktaş'a gitmezsem hakkımı helal etmem"

Beşiktaşlı, sadece takım için oynayacak, kendini feda edecek, kazanmasa bile kanını teriyle yoğuracak futbolcu istiyor. Gökhan, kendisine teklif edilen daha fazla para yerine Beşiktaşlı olmayı seçti.

Bu onun siyah beyaz sevgisini, siyah beyazın onu seveceğinin kanıtı. Beşiktaş içinde bu tip oyuncular var olursa başarı yakalanacak. Samet Aybaba, bu konuyu biliyor ve buna göre davranıyor. Şöyle bir geçmişe bakın ve Beşiktaş diye dökülen gözyaşlarını düşünün.

Taraftar, kendisi gibi taraftar olan futbolcuyu gönlüne alıyor. Ali Eren gibi, Pascal gibi, Baki gibi, kanıyla, canıyla oynayan oyuncuyu benimsiyor taraftar.

Şarkılara, marşlara bakın. " Şampiyonluk görmeden yaşarsak eğer, sanma ki kalbimizde bu sevda biter" , " Teşekkür borçluyuz biz atalara, iyi ki sevdirmişler Kartalı bana"

İşte Beşiktaş'ın sırrı bu dizelerde yatıyor. Sezon başında bende dahil olmak üzere Beşiktaş'a şampiyonluk şansı tanımayan spor adamlarının suratına tokadı indirecek tek şans, Gökhan gibi oyuncuların Beşiktaş sevgisi. Bu sevgi belki sezon sonunda " Şampiyon" diye bağırdığımızda içimizi ısıtacak.


TRANSFER ŞAMPİYONLUĞU SMS'DEN GEÇER

 Türkiye'de özel televizyon kanalları ilk kurulduğunda birçok ünlü isim bu kanallara alındı. Sunuculuk, diziler, yarışmalar ve en önemli...